Evrimciler, “canlılığın tesadüfler sonucunda,
bilinçsiz mekanizmalarla ortaya çıktığını” iddia ederler. Bu iddialarına
göre ise yeryüzündeki canlılık “bir Yaratıcı olmadan, cansız
maddelerden kendi kendine” meydana gelmiştir.
Söz konusu iddia bir Yaratıcı’nın varlığını daha en
baştan reddetmektedir. Ve bu nedenle inançlı insanlar tarafından
kesinlikle kabul edilemez. Ancak bazı Müslümanlar bunun tam olarak
farkında olmadıkları için “Allah canlıları birbirlerinden
evrimleştirerek yaratmış olabilir” varsayımından yola çıkarak evrimi
savunmakta kendilerince bir sakınca görmemektedirler.
Fakat burada çok önemli bir tehlikeyi göz ardı
etmektedirler. Unutulmamalıdır ki, “evrimle din paralel” gibi
gösterilmeye çalışıldığında, bazı inançlı insanlar, aslında kabul
edilmesi kendileri açısından tamamen olanaksız olan bu fikre destek
vermiş, onu tasdik etmiş olurlar. Evrimciler ise, fikirlerini topluma
daha kolay kabul ettirmelerini sağladığı için bu duruma göz yumarlar.
Evrimciler ilk canlı hücrenin ilkel dünya koşullarında, cansız maddelerden, doğa olaylarının tesadüfi etkileriyle kendiliğinden oluştuğunu iddia ederler. Ancak bu iddia, modern bilimin bulgularıyla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır. |
Konuya bir Müslüman olarak bakıldığında ve Kuran
ayetleri doğrultusunda düşünüldüğünde, temelinde “tesadüf” inancının
yattığı bir teori ile İslam dininin arasında ortak bir nokta
bulunamayacağı açıktır. Evrim teorisi, tesadüfleri, zamanı ve cansız
maddeleri ilah olarak kabul edip, bu güçsüz, bilinçsiz varlık ve
kavramlara yaratıcılık sıfatını vermektedir. (Allah’ı tenzih ederiz.)
Bir Müslüman böylesine putperest temellere dayalı bir teoriye asla sahip
çıkmaz. İnançlı bir insan, tek Yaratıcı olan Allah’ın herşeyi yoktan
var ettiğine iman eder ve bu gerçeğe karşı gelen her türlü fikir ve
inanç ile bilim ve akıl yoluyla mücadele eder.
Evrim teorisi materyalizmin bir parçasıdır ve
materyalizmin sapkın iddiasına göre evrenin başı ve sonu, dolayısıyla da
bir Yaratıcısı yoktur. Bu din ahlakına uygun olmayan ideolojiye göre,
evren; galaksiler, yıldızlar, gezegenler, Güneş, diğer gök cisimleri ve
onların sahip oldukları kusursuz sistemler ve tüm bunların birbirleri
ile olan mükemmel uyumları tamamen tesadüflerin eseridir. Aynı şekilde
evrim teorisinin yanılgılarına göre, canlılığın yapı taşı olan ilk
protein ve ilk canlı hücre de birtakım kör tesadüflerin etkisiyle
kendiliğinden meydana gelmiştir. Yeryüzündeki, denizlerdeki ve
göklerdeki canlıların vücutlarındaki kusursuzluk da yine tesadüflerin
eseridir. Yaratılışa ait deliller, kendi bedenleri başta olmak üzere,
etraflarını kuşatmışken evrimciler bu büyük gerçeği görmezden gelir ve
tüm bu mükemmellikleri başıboş tesadüflere, şuursuz süreçlere bağlarlar.
Dolayısıyla daha önce de belirttiğimiz gibi, evrimcilerin ana özelliği
tesadüfleri ilahlaştırmaları ve Allah’ın varlığını reddetmeleridir.
Ancak bir kimse Allah’ın apaçık varlığını ve büyüklüğünü kabul etmese
de, ya da bunu görmemekte dirense de bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Allah’ın sonsuz ilmi ve benzersiz sanatı, yarattığı herşeyde kendini
göstermektedir.
|
Prof. Fred Hoyle |
Nitekim 21. yüzyılda elde edilen bilimsel bulgular da
evrimcilerin “canlılık tesadüflerle ve doğal etkenlerle kendi kendine
oluştu” yönündeki asılsız iddialarını kesin olarak reddetmektedir.
Canlılıktaki söz konusu kusursuzluk, tüm canlıları üstün bir akıl ve
bilgiyle yaratanın Allah olduğunu gösterir. En basit olarak bilinen
canlıların dahi indirgenemez kompleksliğe sahip olmaları, evrimi
savunanları kesin bir çıkmaza sokmaktadır. Nitekim evrimcilerin bizzat
kendileri de bu gerçeği sık sık itiraf etmektedirler. Örneğin İngiliz
matematikçi ve astronom Prof. Fred Hoyle, bir evrimci olmasına rağmen,
canlılığın tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu şöyle itiraf eder:
“Herşeyden önce canlılığın tesadüfler sonucunda oluşması
ihtimali o kadar küçüktür ki, bu iddiayı kabul etmek mantık dışıdır.”
Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution From Space, London: J.M.
Dent and Company, 1981, s. 141
Evrimci Pierre-Paul Grassé ise, tesadüflerin yaratıcı gücü olduğuna inanmanın hayalperestlik olduğunu şöyle kabul eder:
“Darwinizm’e göre, tek bir bitki, tek bir hayvan, tam
olması gerektiği şekilde binlerce ve binlerce faydalı tesadüflere maruz
kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline gelmeli, inanılmaz
derecede düşük olasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir.
Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil
edilmemelidir.” Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms,
Academic Press, New York, 1977 s. 103
Evrimcilerin, ideolojileri uğruna düştükleri durum bu
sözlerde iyice belirginleşmektedir. Çünkü teorilerinin çıkmazda olduğunu
ve bilim dışılığını gördükleri halde yalnızca ideolojik saplantıları
nedeniyle evrim teorisinden vazgeçmemektedirler. Fred Hoyle bir başka
açıklamasında, evrimcilerin “tesadüfe” inanmalarının nedenini şöyle
açıklar:
Evrimcilerin, canlılığın tesadüfler sonucunda cansız
maddelerden kendiliğinden oluştuğunu iddia etmeleri, ABD’deki Hürriyet
Anıtı’nın, denize düşen yıldırımlar sonucunda tesadüfen biraraya gelen
kum ve çakıllardan
“Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından
meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden
yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul
edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir.”
Fred Hoyle’ün psikolojik dediği neden, daha önce de söz
edildiği gibi, evrimcilerin yaratılışı inkar etmeye şartlanmış
olmalarıdır. Tüm bunlar, bazı Müslümanların, evrim teorisinin Allah’ı
inkar etmek için savunulan bir fikir olduğunu görmeleri için yeterli
delillerdir.
Evrimci bilim adamları, ara geçiş formlarının hiçbir
dönemde var olmadıklarını çok iyi bilmelerine rağmen teorilerini
savunmaktan asla vazgeçmezler. Bunun için eldeki bazı fosilleri ön
yargılı biçimde yorumlamaya çalışırlar. Dünyaca ünlü Nature dergisinin
editörü Henry Gee, In Search of Deep Time (Derin Zamanın Arayışında)
adlı eserinde evrimci bilim adamlarının fosil yorumlarının “ne kadar
bilimsel” olduğunu şu şekilde tarif etmektedir:
“Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama geceyarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır, eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir. Henry Gee, “In Search of Deep Time”, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117
“Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama geceyarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır, eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir. Henry Gee, “In Search of Deep Time”, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117
Bu nedenle bazı inançlı insanların, evrimcilerin
bilimsellik maskesi altında yaptıkları bu tür kelime oyunlarına ve
sahtekarlıklarına aldanmamaları gerekir. “Bilim adamı olduklarına göre
mutlaka doğru söylüyorlardır” demek ve bu yüzden evrimcilerin her
dediklerine inanmak kuşkusuz büyük bir yanılgı olur. Çünkü evrimci bilim
adamları, ideolojileri uğruna gerçekleri saklamaktan, bilimsel verileri
çarpıtmaktan, hatta sahte deliller üretmekten çekinmemektedirler.
Darwinizm’in tarihi bunun örnekleriyle doludur.
|
Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik,
onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah’ın
dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu
cahillik ediyorlar.
(Enam Suresi, 111) |
Darwinizm’e en genel hatlarıyla bakıldığında bile
geçersizliği, çürük temeller üzerine kurulu olduğu hemen
anlaşılmaktadır. Detaylara inildiğinde ise durum çok daha
netleşmektedir. (Bkz. Harun Yahya Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek
Kökeni, Evrimcilerin İtirafları, Evrimcilerin Yanılgıları)
Evrimcilerin iddialarının tam tersine evrenin her
noktasında, yeryüzündeki canlı-cansız bütün varlıkların özelliklerinde
çok büyük bir düzen ve akılla karşılaşılmaktadır ki, bu da tüm bunların
bir Yaratıcısı olduğunun, yani canlı cansız tüm varlıkları Allah’ın
yoktan var ettiğinin bir göstergesidir. Ne var ki, evrimci bilim
adamları bunu kabul etmek istemedikleri için bu gerçeğe karşı ümitsizce
direnirler. Materyalizme olan tutkulu bağlılıkları nedeniyle adeta bir
ölüyü yaşatmaya çalışırlar.
Tüm bunlar bizi şu sonuca götürmektedir:
Darwinizm insanları akıldan, bilimden ve gerçeklerden uzaklaştırır,
onları akılsızlığa yöneltir. Akılsızlık bu duruma uygun bir tanımdır,
çünkü evrime inanan insanlar aklın ve bilimin gösterdiği yoldan
gitmeyip, Darwin’in yaşadığı 1800′lü yıllardan kalma hurafelere aldanır,
sonunda da tesadüflerin ilahlık yapabileceğine inanacak duruma
gelirler. Oysa yaratılışın delilleri tüm evreni kuşatmıştır. Bunu
anlamak için gökyüzüne, denizlere, hayvanlara, bitkilere ve onların
sahip oldukları kusursuz mekanizmalardan sadece birine bakmak dahi
yeterlidir. Bütün bunların tesadüflerin eseri olduğunu söylemek akla,
mantığa ve bilime aykırı olur.
Darwinistler; yapmanız gereken şey Allah’ın
büyüklüğünü ve yüceliğini takdir etmek dururken, bu hurafelerle tüm
insanlığı yıllarca oyaladığınız için herkesten özür dilemenizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder